
1992 yılında Yeni Asya gazetesinde bir ihtilaf yaşandı. Kendilerinin anlatımına göre altı kişi darbe yapıp gazete yönetimi ele geçirmek için çalışmışlar ancak bunlardan birisi olan Mesut Zeybek son anda bunlarla hareket etmekten vazgeçmiş ve bunları ifşa etmiş. Bunun üzerine Yeni Asya yönetimi bu beş kişiyi yani Mustafa Kaplan, Bünyamin Ateş, Burhan Bozgeyik, Tahir Aka, Ali Fuat Ural’ı gazeteden ve cemaatten ihraç etmiş. Mesut Zeybek iki tarafla da yolunu ayırıp İttihad isminde bir yayınevi kurmuş ölene kadar orda hizmete devam etti.
İşte bu beş kişi önceleri merhum Rüştü Tafral abiye gidiyorlar fakat Tafral feleğin çemberinden geçmiş birisi kafaya, alamıyorlar. Nerden ve nasıl öğrenmişlerse veya kim yönlendirmişse bir akşam mollanın bulunduğu esnada Merter deki dersimize iştirak ettiler, içimizde onları tanıyan hiç kimse olmadığı gibi onlarda bizi tanımıyorlardı. Dersten sonra Kaplan, hayatında ilk defa böyle bir ders dinlediğini ve aradığını bulduğunu söyledi.
Zamanla anlaşıldı ki iki tarafta aradığını bulmuştu. Molla kendi adına her türlü propagandayı yapacak el altından onun iddialarını pompalayacak tecrübeye sahip ve bu konuda doğru yalan fark etmez her şeyi konuşabilecek adamlara kavuştu. Gazeteci taifesi ise mesiyanik inanaçlarına uygun, mehdilik, sarıklı genç, manevi vazife vs. gibi konularda onlara istedikleri şerbeti verecek ve üç beş kuruşta maddi destekte bulunacak bir mürşide kavuşmuşlardı.
Burada gazetecilerin ne kadar gazeteci olduğunu izah etmek gerekir. Misyon hareketlerinin tamamının çıkardığı gazetelerde çalışanların hiçbirisi piyasadaki gazetelerden yetişmemiştir haber peşinde sokakları arşınlamamışlar kısaca gazeteci değiller. Cemaat veya gurup idarecileri, mensupları içinden mizaçlarına veya yeteneklerine göre gençleri gazetelerinde istihdam ediyorlar. Rahat durmadıkları zaman gazeteden ve guruptan kovuyorlar. Bunların İslami motifli olanları cihad ettiklerine inanıyor bu yüzden Cuma namazına bile vakit yok diyerek gitmiyorlar.
İşin ilginç tarafı bu adamlar kendilerini gazeteci zannediyorlar, hatta gündemi kendilerinin belirlediklerine inanıyorlar. Zaten şer-i şerife göre muteber bir meslek değil ayrıca, Üstadımızın gazeteciliği tasvip etmediği şu ifadelerinde açıktır “…O haylaz çocuklar ise çocuk akıllı dalkavuklardır. O serseri ahlâksızlar; Frenk-meşrep, milliyetsiz, dinsiz heriflerdir. Ecnebi seyircileri ise ecnebilerin nâşir-i efkârı olan gazetecilerdir. Her bir Müslüman, hususan ehl-i fazl ve kemal ise bu camide derecesine göre bir mevkii olur, görünür, nazar-ı dikkat ona çevrilir….” Her neyse onların sorunu.
İşte bize “katılan” zevatta bu türden gazeteciydiler. Bunların 1982 yılında yaşanan bölünmedeki kavgalardan dolayı Üstadın talebelerine karşı hiçbir hüsnü zanları yoktu. Hayatımda ilk defa Üstad’ın talebeleri hakkında ulu orta konuşan birilerini görmüştüm. Ayrıca eski patronları Mehmet Kutlular’a karşı düzenledikleri darbe neticesiz kaldığı ve sonuçta kovuldukları için çok kin doluydular, bütün güçleriyle ona hücum ederek adamlarını devşirip mollaya mürid yapıyorlardı.
Kendilerini gazeteci olarak tanıtan taifenin bize iltihaklarıyla beraber derslerimizde yeni simalar görmeye başladık kimisi kalıcı oldu, kimisi gidici oldu. Yalnız hiçbir zaman eski cemaatle hemhal olmadılar ben önceleri yetişme biçimlerimizin farklı olmasına bağlıyordum bilahare fark ettimki, molla herkese ayrı bir şerbet veriyor ve cemaatın hemhal olmasını istemiyor çünkü hemhal olma durumunda kendisinin merkez olmaktan çıkacağını biliyor.
Bu arada gazeteci taifesi sürekli seyahat ediyordu eski cemaat arkadaşlarını ziyaret edip onları devşirmeye çalışıyorlardı kimi yerde başarılı oluyorlardı, kimi yerlerde kovuluyorlardı, hatta kavga çıkan yerler bile olmuştu. Sonradan öğrendiğime göre genelde üç konu işlenmiş üç Mehdi meselesi, mollanın manen vazifeli oluşu ve Üstad’ın talebelerinin hizmete ihanet etmesi! Başka şeylerin önemi yoktu zaten.
Devam edecek.
TAHŞİYE YAYINLARI SAHİBİ
FETÖ KUMPASLARI MAĞDURU
MEHMET NURİ TURAN