Seksenli yılların sonunda bir ara el-Ezher Üniversitesinde talebeyken; emperyalizm, komünizm ve diktatör rejime karşı Müslüman gençler son derece veciz, mucez, muhtasar ve manidar bir slogan kullanırlardı:
“La Şarkiyye ve la Garbiyye; İslamiyye, İslamiyye.” Yani ne Rus komünizmi ne Amerikan emperyalizmi ve ne de kukla rejimler; yalnız İslamiyet, İslamiyet…
Yirminci asrın belası olan deccalizme karşı Bediüzzaman Said-i Nursi de “Resâili’n-Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünûnundan” ibaresiyle Şark ve Garptan değil; yalnız Kur’an’dan ilham aldığını haykırırdı.
İslamiyet ve iman esaslarını müdafaa ve muhafaza etmeyi gaye edinen böyle bir eseri bertaraf etmek isteyen CAĞALOĞLU İFSAD KOMİTELERİ ise bu günlerde din, iman, vicdan, ahlak ve namus mefhumunu nazara almadan dört koldan saldırılarına devam ediyorlar.
Pennsylvania Tapınağını ikametgâh seçen FETO, 17/25 Aralık Darbesinden önce Risale-i Nur’u sadeleştirerek adeta iman hakikatlerini, Yahudilerin tahrif ettiği Tevrat ve İncil’e tebdil etti. O kadar tahrifat yaptı ki sadece birinci Lem’a’ya 230 ilmi tahrifat ve 40 tane doğrudan küfür olan safsatalarına tahvil etti.
İki sayfalık lem’a’da Rububiyyet, Nübüvvet, Melekler, kader, kitaplar, kabir, haşir, hesap, sırat, cennet, cehennemi cümleten tafsilen inkâr etti.
Peki şu Nurculuk edebiyatı yapan ve her biri afedersiniz bir katır yükü kitap yazıp yayınlayan Molla, Fırıncı, Akgündüz ve silah arkadaşlarının bu cinayet-i azimeye karşı reddiye babından tek bir kitap kaleme alarak neşrettiklerine şahid olan var mı?
Olamazsınız, çünkü Nurculuk unvanını kimseye kaptırmayan bu adam ve madamların tamamı aynı mahfiller tarafından sevk ve idare ediliyorlar. Bakmayın birbirlerine havai fişek babından sosyal medyada atıştıklarına… Gündüz düşman görünerek geceleri de Boğaz manzaralı kafelerde cümle cemaat halinde nargile içerler.
Rol icabı birbirlerine ateş ediyorlar. Ben Yeni Nesilciyim, sen ise FETÖ’cüsün, paralarınız Amerika’dan geliyor, diyorlar. Sanki Yeni Nesil’in paraları beytülmalden geliyor.
İşte komitecilik böyle bir melanet…
Müsaadenizle meseleyi biraz daha izah edelim.
Nur Külliyatının imhası sayılan sadeleştirme katliamına karşı Fırıncı “şey, bunu en büyük nefretle, nefret ediyorum” şeklinde gülünç bir çıkış yaptı.
Akgündüz ise “Risale-i Nur sadeleştirilebilir” fetvasını vererek her zaman olduğu gibi müminlerden değil, Amerikalıdan yana tavır koydu.
Molla da mehdiyetin bir rüknünü tamamlamak için sürekli kitap yazmakla meşguldü. Bizzat kendisi canlı yayında kâfir-i mutlak olan FETO için “Fethullah Efendi bir müslümandır, ona karşı hürmetim var ve hiçbir buğzum yok” buyurdu hatta mahkemeye çıkınca da “o kitapları ben yazmadım” dedi o mübarek zat(!)…
Peki iman hazinesi olan Risale-i Nur, bu komitelere teslim edilirse ne yaparlar acaba?
Aslında ne yaparlar sualine cevaptan ziyade ne yaptıklarını anlatırsak daha faydalı bir amel olacağı kanaatindeyiz.
Cağaloğlu komitelerinin ağır toplarından olan Fırıncı, Risaleye ilave ettiği haşiyelerde Kur’an ayetlerinin Allah’tan tarafından değil de insanlar tarafından uydurulan birer hikâye olduğunu açık açık yazdı. Dünyanın Allah tarafından sevk ve idare edilmediğini başıboş ve sahipsiz bir halde dolaştığı benzeri binlerce dalalet ve küfür tohumu ilave etti.
Mütevatir hadislerle Yedi Kıraat üzerine indirildiği sabit olan Kur’an’ın, tek bir kıraat üzerine indirildiğini iddia ederek birçok mütevatir hadisi inkâr etti.
Molla da o muazzez eserleri itibarsızlaştırmak için Risale-i Nur’da çok hatalar olduğunu iddia ederek Bediüzzaman’a akıl vermeye çalıştı. Bu iddiasını da “kâtiplerin hatası” cinliğiyle kamufle etmeye çalıştı. Yersek tabi…
Sonra güya altı bin sayfalık bir külliyat telif eden ve Bediüzzaman ismiyle müsemma olan Said-i Nursi meramını ifade edememiş de Molla ifade etmek için bilmem kaç ciltlik kitaplar yazdı.
Halbuki Merhum Nursi, Birinci Cihan Harbi, cephe hattında Arabi lisanla İşaratul İcaz gibi mükemmel bir eser telif etti. Molla’nın bütün ilm u irfanını toplasanız, Merhum Sadreddin Yüksel’in kaleme aldığı mukaddemeye bile denk gelemez. Bırakın mukaddemeyi, o adam bütün ilmini bir heybeye koysa; A4 kâğıdına eli ayağı düzgün bir sayfalık Arabi kompozisyon bile yazamaz.
Akgündüz de, işin ortasına bulma sevdasıyla, Kur’an’ın sarih nassıyla küfr-ü mutlak olan dinler arası diyaloğun yılmaz müdafii rolünü üstlendi. Hollanda’da sözde İslam Üniversitesi kurarak Vatikan’a elaman devşirme vazifesini tercih etti. Hem de şeriatın iman ve küfrün ortası yoktur esasına rağmen…
Küfür ve şirkin kalesi olan Vatikan’a eleman devşirdiği bilinen bir adamdan İslamiyet namına nasıl bir fayda hasıl olur ki?
Hulasa…
Bu günlerde Risale-i Nur’un hamisi olarak çarşı pazar dolaşan elemanların hali pürmelali bundan ibaret, maalesef…
İsimleri, cirimleri ve cisimleri farklı da olsa tamamının ana hedefi; Medine Yahudileri gibi İslam şeriatını sulandırıp bertaraf etmektir.
O yüzden biz müminler de LA FETO VE LA MOLLA VE LA FIRINCI VE LA AKGÜNDÜZ diyoruz.