
Lise yıllarında din derslerimize giren ilahiyat mezunu bir hoca vardı. Din dersi hocasıydı, fakat din haricinde kendisini alakadar etmeyen ne varsa her şeyle meşgul olurdu.
Okulun voleybol takımını o çalıştırırdı. Futbol takımına antrenörlük yapardı. Allah’a çok şükür ki o yıllarda kız öğrenci mevcut değildi. Yoksa onlara da bale dersi falan verirdi.
Hoca olmasına rağmen başına Lenin şapkası gibi bir şapka takar, çarşı pazarı öyle dolaşırdı.
İmam Hatip talebelerini öyle rezil hallere sokardı ki, aynen buz pateni yapan kızlar misali belki daha kötü, affedersiniz beyaz bir iç çamaşırı ve delikli askılı atlet giymeye mecbur ederek yarıdan fazla çıplak halde şehrin en işlek caddelerinden yalın ayak yürüterek spor sahasına götürürdü.
Halbuki o dönemde okuyan talebelerin yaş seviyeleri çok yüksekti. Bir kısmı 20-25 yaşlarında evli, çoluk çocuk sahibi adamlardı. En ufağı on yedi yaşındaydı.
Yetmedi…
Cuma günleri camilerde vaaz verip hutbe okuyan bu gençlere, yarıdan fazla çıplak bir halde açık alanda halkın gözü önünde “Atam izindeyiz” provasını yaptırırdı.
Sadece slogan yetmiyordu, bir de Atatürk’ün 5 metre genişliğinde 10 metre uzunluğundaki posterini açtırır, talebeleri, Ata’nın önünde rükua eğdirerek yüksek sesle “Atam izindeyiz” şeklinde bağırttırdı.
Yaşça sınıfın en küçük talebesiydim lakin böyle sefil bir halde, şehrin ortasında yürüyerek o provalara katılmayı kendi inanç değerlerime uygun bulmadığım için provalara katılmıyordum.
Beden eğitimi hocasına makbul bir özür beyan ederek izin aldım ancak din dersi hocası olmazsa olmazda ısrar ediyordu.
Ahlak sınırlarını zorlayan bu çalışmalara iştirak etmeyen, yarı çıplak olmayı reddeden talebelere adeta ateş püskürüyor, kin ve nefret kusuyordu, o ilahiyatçı hoca…
Atanın ruhunu şad etmek maksadıyla soyunmadığımız için nar çubuğundan yapılmış tam 17 sopa vurdular.
O alçakça muameleden sonra artık bayram törenlerine katılmamaya yemin ettim ve bir daha hiçbir bayrama katılmadım.
O gündür bugündür 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Bayramı yapılırken ben de yediğim o dayağı hatırlarım.
Hayatımda en fazla değer verdiğim insanların başında hocalarım gelir. İlk, orta, lise ve üniversite hocalarımla hala görüşürüm.
Bütün hocalarıma ismen dua ederim, lakin haksız yere o sopaları vuran okul müdürü ve din dersi hocasını hariç tutarım. Takriben on sene evvel kanserden öldü. Allah rahmet etmesin, ışıklar içinde yatsın…
Hükumet, FETÖ terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadelenin en az iki katını, ilahiyatın eğitim sistemini değiştirmek uğruna sarf etmesi lazım ve elzem olduğu kanaatindeyim.
Çünkü FETÖ’nün en azılı teröristleri ilahiyat menşelidir.
O haini, dinsiz ve imansız hale getiren Suat Yıldırım, ilahiyatçıdır. Mini etekli kızların camilerde imam olacağını söyleyen Abdullah Aymaz, ilahiyatçıdır. Cahil-i mutlak olan Gülen’i, müctehid olarak takdim eden Faruk Beşer, ilahiyatçıdır.
Darbe öncesi Hilton İstanbul’da iki İsrailli ajanla görüşüp Almanya’ya firar eden ve orada ölen Cemal Uşak, ilahiyatçıdır. O zındığı, “veliyyullah” olarak lanse edip terör örgütü propagandası yapan, binlerce insanın terörist olmasını sağlayan ve Ayasofya mabedinin bir kısmının cami, diğer kısmının da kilise olmasını talep eden Ahmet Akgündüz, ilahiyatçıdır.
Hatta darbe imamı Adil Öksüz bile ilahiyatçıdır.
O yüzden felsefe dersleriyle imanlı gençlerin kafasını sulandıran bir eğitim sistemine sahip ilahiyatların kapısına kilit vurulmalı. Ona bedel İslami eğitim veren fakültelerin açılışına destek verilmelidir.
Amerikan Fullbright anlaşmasıyla eğitim sistemini Siyonistlere teslim eden İsmet İnönü’nün temelini attığı ilahiyat eğitim menhecinden hiçbir fayda gelmez…
Muhammed Ramadan